'27.02.2013'
NABİ HOCA EĞİTİMCİ BÜROKRATLARLA ÇALIŞMALIDIR
Milli Eğitim, Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde 5 farklı bakan gördü. Erkan Mumcu Hüseyin Çelik Nimet Çubukçu Ömer Dinçer ve Nihayet Nabi Avcı Peki, neden bir parti en öneli bakanlığı birbirinden farklı uygulamalar ve bakış açısına sahip bakanlara teslim etti. AK Parti'nin bir eğitim politikası yok mu? AK Partili Milli Eğitim Bakanlar nasıl hatırlanacaklar? İşte sorunun cevabı:
Mumcu, bakanlığı tanımadan değiştirildi
18 Kasım 2002 - 14 Mart 2003 tarihleri arasında Milli eğitim bakanlığı yapan Erkan Mumcu, hukuk fakültesi mezunu. Hayatı boyunca eğitim sistemimizde öğrenci olmaktan başka bir görev yapmamışken Milli Eğitim Bakanı oldu. YÖK Yasası’nı değiştirmek istediği ve bu konuda çalışmalar yapma girişimleri nedeniyle Kültür ve Turizm Bakanlığı’na kaydırıldığı tartışılmıştı. 4 aylık bir sürenin ardından görevi Hüseyin Çelike’e devretti. Dolayısıyla eğitimle ilgili olumlu-olumsuz hiçbir uygulaması ile gündeme gelmedi.
Çelik Dönemine müfredat değişikli damgasını vurdu
Hüseyin Çelik 14 Mart 2003 - 1 Mayıs 2009 tarihleri arasında bakanlık yaptı. Çelik döneminde, ilköğretim müfredat değişikliği yapılarak eğitimin en temel sorunlarından birine neşter vuruldu. 1960’lı yılların müfredatı ile nesil yetiştirmenin imkânsızlığını gören Çelik’in bu sancılı süreci iyi yönettiği söylenebilir. Ancak bakanlıktaki atamalar ile tartışmaların odağı haline gelen MEB’de çalık döneminden akıllarda kalan en bariz konulardan biri de 76. madde atamaları oldu. Sayın Çelik, giderayak binlerce yönetici atadı ve bu etik dışı davranışı ile akıllarda kaldı.
Çubukçu ile otomatik pilot dönemi
Çelik’in ardından yine eğitimle ilgisi sınırlı bir hukukçu Milli Eğitim Bakanı oldu. Nimet (Baş) Çubukcu. Çubukçu döneminde bakanlık, rutin faaliyetlerin yürütüldüğü bir kurumun ötesinde hiçbir faaliyete imza atmadı. Eski bakan Çelik’in bakanlığı "otomatik pilota bağladık" ifadesiyle veciz bir şekilde özetlediği Çubukcu döneminin durgunluğu iki yıl sürdü.
Dinçer: duygudan arınmış mekanik bakan
Eğitim’de bir türlü arzu edilen çıkışa yakalayamayan AK Parti ustalık dönemine yine eğitimci olmayan bir akademisyenle yola devam etme kararı aldı.
Ömer Dinçer, Diğer bakanlardan farklı olarak Başbakan Erdoğan ile özel hukuku olan biriydi. Arkasında Başbakan’ın büyük desteği ve güveni olan Dinçer’de bakanlıkta iki yılını doldurmadan değiştirildi.
Bakanlığı döneminde radikal, tepkilere neden olan ve tavizsiz kararlar aldı ve uyguladı.
Ancak Sayın Dinçer’in de her şeye matematiksel bakan, mekanik düşünen ve insan unsurunu ihmal eden duygulardan tamamen arınmış bir yönetim sergilemesi eğitim camiasında bir türlü kabul görmedi.
Bir buçuk yıllık zaman zarfı içerisinde ilk iş olarak teşkilat yasasını gündemine alan Dinçer, merkez teşkilatındaki yüzlerce yetişmiş kadroyu hallaç pamuğu gibi dağıttı. Bakanlıkta deneyimi değerli birçok bürokratı küstürdü. Kendisinin her fırsatta dile getirdiği performans kriteri emektar bakanlık çalışanları için uygulanmadı.
Okulları, bin bir çileyle çekip çeviren birçok özverili okul yöneticisine, okula bağış kabul ettikleri için ceza verdi.
Dinçer, Öğretmenlere karşı hep soğuk, mesafeli ve kırıcı oldu. Sağlık Bakanı, Şiddete maruz kalan doktor için “Meslektaşıma atılan yumruk bana atılmıştır. Doktora uzanan eli kırarım” demiş ve aynı hafta içinde konuyla ilgi düzenleme yapılmasını sağlamıştı. Sayın Dinçer ise öğretmene şiddete yönelik saldırıları “biz büyük bir camiayız, bu tür üzücü hadiseler olur.” meyanında ifadeler kullanarak geçiştirmişti.
Bir taraftan 100 Bini aşan öğretmen açığından bahsederken diğer taraftan atanamayan öğretmenlere “başka iş yapsınlar” tavsiyesinde bulundu. Atanmayı bekleyen öğretmenler için “bir de atanamayan öğretmenler diye bir şey uydurdular” ifadelerini kullandı.
Öğretmenliği saygın bir meslek haline getirmekten bahsederken toplu sözleşme sürecinde diğer meslek guruplarına göre oldukça düşük ücret alan öğretmenlerin ücretlerinin iyileştirilmesine yönelik çabaların hiçbirine destek vermedi.
Eşlerinden ayrı kalan öğretmenlerin eş durumu özürlerini dikkate almadı. Eğitimciler arasındaki bakana yönelik tepkiler toplumsal muhalefete dönüştü.
Tüm çabalarına rağmen camiada heyecan üretmedi.
Öğretmenler mesleğini severek yapmaz hale geldiler.
Hükümete yakınlığı ile itham edilen birçok kesim de Dinçer’in bu iletişime kapalı, “dedim dedik” tavırlarına isyan ettiler. Muhalefetin dozunu her geçen gün arttırdılar. Rahatsızlıklar AK Parti teşkilatına yansıdı ve nihayet Dinçer’in MEB serüveni de sona erdi
Ömer Dinçer dönemi, hepimize yönetimde iletişime açık olmanın, paydaşları ve teşkilatının insan unsurunu dikkate almanın önemini en güzel şekilde gözler önüne serdi.
Sayın Avcı eğitim kökenli bürokratlarla çalışmalı
Ne gariptir ki AK parti öğretmen kökenli bakan atamama kararlılığından vazgeçmiyor. Son Bakan Saın Avcı’nın da Milli Eğitim geçmişi yok. Zaten adı geçen bakanların hiçbiri Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde çalışmışlığı yok. Camiaya en yakın isimler Hüseyin Çelik ve Nabi Avcı’nın kariyerleri de üniversite bünyesindeki çalışmalar ve komisyon görevlerinden ibaret.
Hal böyle olunca eğitim sistemindeki değişim, sistemin sorunları ve çözüm önerileri konusunda bakanların yetkin oldukları söylemek çok zor.
Oysa eğitim sistemini tanımadan onu yönetmek, büyük hatalar yapma, gaflara imza atma ve hepsinden önemlisi nesilleri zayi etme riskini içerir.
Birçok bakanlık için geçerli olmakla beraber Milli Eğitim Bakanlığı için de, sisteminin kılcal damarlarından süzülerek gelmiş olmak, bakanlığın muhtelif birimlerinde çalışmış olmak, öğretmen kökenli olmak camianın beklentisi olmasına karşın AK Parti’li dönemde bu beklenti göz ardı edilmiştir.
Hukukçular veya akademisyenlerle yönetilen Milli Eğitim Bakanlığında yüz binlerce öğretmen ve eğitim yöneticisinin doğru bulmadığı birçok karara imza atılmış, camianın önceliği olan konular ötelenirken, öncelik olmayan birçok konu gündemin ilk sıralarını işgal etmeye başlamıştır.
Camianın sorunlarına vakıf bir hafızadan yoksun bakanlar, katılımcı yönetim anlayışından da uzak oldukları için bir tarafı yaparken diğer tarafı bozan uygulamalara imza attılar.
Artık eğitim kökenli bir Milli Eğitim Bakanına sahip olma umudunu bir başka bahara ertelemekten başka şansımız yok.
Fakat Sayın Avcı’nın olaylara bakışı, iletişime ve eleştirilere açık oluşu, paydaşları dikkate alan özellikleri eğitimcilere umut verdi. Mesela Önceki bakanlar döneminde sıklıkla görmeye şahit olmadığımız sendikacı-bakan yakınlığı hissedilir gibi oldu. Eğitim-Bir-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu, hayırlı olsun ziyaretinde eğitim sorunlarına ilişkin bir rapor sunduğu halde bu ziyaretin hemen ardından acil sorunlarla ilgili ikinci bir görüşme yaptı. Türk Eğitim-Sen Genel başkanı İsmail Koncuk, İlk defa bir Mili Eğitim Bakanı’nın, istemeye gerek kalmadan, kendisine doğrudan cep telefonu numarasını verdiğini, bu durumun, Avcı’nın diyaloğa açık bir Milli Eğitim Bakanı olacağının işareti olarak değerlendirdiklerini söyledi.
Sayın avcı da öğretmen kökenli değil ama şu ana kadar eğitim camiasında kendisiyle ilgili değerlendirme yapan herkesin umutlu olduğuna şahit olduk. Yeni Milli Eğitim Bakanının, eğitim sistemimizle ilgisi üniversite hocalığından ibaret olduğu için onu bekleyen tehlike de sistemi bilen öğretmen kökenli bürokratlarla çalışmaması durumunda camiada kabul görmeyen uygulamalarla eğitimcilerin inancını ve heyecanını yitilmesidir.
Sayın Avcı’nın teşkilatta son iki yıl içerisinde yaşanan kan kaybını ve demoralizasyonu, telafi ederek işe koyulması umuduyla.