'27.07.2016'
Cambridge Üniversitesi'nde öğretim üyeliği ve The Cambridge Centre for Languages, Sawston Hall'un 22 yıl kurucu direktörlüğünü yürüten Prof. Dr. Sinan Bayraktaroğlu, bugün orta ve yükseköğretim bünyesindeki İngilizce ve Türkçe eğitiminin titizlikle yeniden yapılandırılmasının şart olduğunu belirterek, Türkiye'de yabancı dille eğitim ile yabancı dil eğitiminin karıştırıldığını ifade etti.
2000 yılında Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından T.C. Devlet Üstün Hizmet Madalyası ile ödüllendirilen Prof. Dr. Sinan Bayraktaroğlu SÖZCÜ Editörü Murat Aydın'a açıklamalarda bulundu önemli noktalara dikkat çekti. Bayraktaroğlu, “Üniversite tercihinde dikkat edilmesi en önemli konu, İngilizceyle eğitim yapan üniversitelerin, İşletmecilik (İngilizce), Mühendislik (İngilizce), Uluslararası İlişkiler (İngilizce) v.b. yüksek puanlarla öğrenci kabul eden fakülte ve bölümlerinin eğitim programlarını incelemek olmalıdır. Öncelikle, İngilizceyle eğitim yaptığı için tercih edilmesi düşünülen üniversitenin İngilizceyi öğrencilerine derslerini İngilizce olarak takip edebilmelerine yetecek düzeyde öğretebilip öğretemediğinin araştırılması hayati önem taşıyor” dedi.
ÖĞRENCİNİN YARATICILIĞI KENDİ ANA DİLİNİ KULLANABİLME İLE BAĞLANTILIDIR
İngilizceyle ders veren öğretim üyelerinin İngilizce düzeylerinin ne olduğu da ayrıca araştırılması gerektiğine dikkat çeken Prof, Bayraktaroğlu, “Bu hususlara dikkat edilmediği takdirde, öğrenciler ve velileri hayal kırıklıkları ile karşılaşabilirler. Diğer taraftan, İngilizceyle eğitimi bir yana bırakırsak, eğitimlerini Türkçe olarak yürüten üniversitelerin de bugün bir dünya dili haline gelen İngilizce'yi sadece bir yabancı dil olarak ne ölçüde öğretebildikleri de göz önünde bulundurulmalıdır. Dikkate alınması gereken tüm bu konuların belki de hepsinden önemli olanı, lisans programlarının birinci yılında her öğrenciye zorunlu olarak verilen Türk Dili dersinin üniversite tarafından nasıl uygulandığıdır. Türkçe olarak okuduğunu anlama, kendini yazılı- sözlü olarak etkin biçimde ifade edebilme ve dinlediğini doğru algılayabilme becerilerinin nasıl kazandırıldığıdır. Çünkü öğrencinin yaratıcılığı kendi anadilindeki kullanım becerilerinin etkin biçimde edinilmesiyle içsel olarak bağlantılıdır ” diye konuştu.
Bugünkü durumumuz:
Prof. Bayraktaroğlu eğitimde gelinen bugünkü noktaya dikkat çekerken şunları söyledi: Bu arada, birçok üniversitenin, bugün yükseköğretimde yaşanan rekabet ortamında, yazılı ve görsel medyada başlatmış oldukları reklam ve tanıtım kampanyalarını, öğrenci ve ebeveynlerine “uluslararası nitelikte bir eğitim” vaadiyle yürütmekte oldukları görülüyor.
Buna bağlı olarak, üniversitelerin büyük bir çoğunluğu İngilizce öğrenimine bugün duyulan yaygın sosyal talepten mevcut rekabet ortamı içinde pay kapabilmek amacıyla ilgili fakülte ve bölümlerinin müfredatlarındaki eğitim dilinin ya tamamen (yüzde 100) ya da kısmen (yüzde 30) İngilizceyle olduğunu ilan ediyorlar. Bunu da tanıtım kampanyalarındaki vaatlerini gerçekleştirebileceklerinin kanıtı olarak kullanıyorlar.
İNGİLİZCE ÖNEMLİ KÜRESEL BİR DİL OLMUŞTUR…
Evet, İngilizce bugün uluslararası bir dil olarak kabul edilmiş olup dünya ülkelerinin ortak dili haline gelmiş durumdadır. Öylesine ki, küreselleşme süreci içerisinde, çağdaş bilim ve teknolojik gelişmelerin yaygınlaşması sonucunda, bu dil dünya ülkeleri için alışılmış ölçülerin çok ötesinde önem kazanmış bulunuyor.
Uluslararası alanda bilim, teknoloji, tıp, diplomasi, spor, müzik, ve ticaret dili İngilizce'dir. Elektronik sistemlerin bilgi işleminin yüzde 80 ‘i de İngilizce olarak yapılmaktadır. İngilizce artık iletişim kurabilmek amacıyla sadece İngiliz, Kanadalı,
Avustralyalı veya Amerikalılar arasında değil, bundan çok daha yaygın biçimde anadili İngilizce olmayanlar arasında da kullanılmaktadır.
Bu gerçekler doğrultusunda, ülkemizde de İngilizce'nin bir uluslararası iletişim aracı olarak işlev görmesi, mesleki ve profesyonel yaşamda yükselmede ve iş bulmada önemli rol oynaması, bu dilin öğrenilmesine zaten yoğun olan sosyal talebi daha da arttırmıştır.
Bunun sonucu olarak, öğrenci ve veliler, üniversite tercihlerinde genellikle İngilizceyle eğitim yapan üniversiteleri “iyi üniversite” diye algılamakta ve tercihlerini de bu yönde kullanmaktadırlar.
Ancak, tanıtım ve reklam kampanyalarının etkilemesi sonucunda olsa gerek, üniversite adayı pek çok öğrenci, İngilizce'yi tercih ettiği üniversitenin 32 veya 38 haftalık hazırlık sınıfında öğrendikten sonra lisans düzeyindeki derslerini İngilizceyle takip edebileceğine inanmaktadır.
TERCİH YAPAN ÖĞRENCİLERE ÖNEMLİ TAVSİYE
Prof. Bayraktaroğlu, üniversite tercihlerinde öğrencilerin şu noktala özellikle dikkat etmesini istedi. İşte Bayraktar'ın öerileri:
1. Önemle belirtmek isteriz ki, ortaöğretimden uluslararası kriterlere göre A2 gibi alt düzeydeki bir yabancı dil bilgisiyle gelip Yükseköğretimin Hazırlık sınıfında 32-38 haftalık bir süre içerisinde, yabancı dille eğitim yapabilmek için zorunlu olan B2-C1 uluslararası yeterlilik seviyesine ulaşmak, bugün birçok üniversitedeki mevcut yabancı dil eğitimi ile ulaşılması mümkün olmayan bir hedeftir.
2. Bu nedenle, bugün Türkiye'de İngilizceyle eğitim yapan sadece iki-üç tane en prestijli üniversite, en az B2 düzeyine ulaştığını uluslararası sınav ölçekleriyle kanıtlayana dek Hazırlık eğitimlerini uzatmaya öğrencilerini zorlamaktadırlar. Maalesef, vakıf üniversitelerinin büyük çoğunluğu, yaşadıkları rekabet ortamında, öğrencilerini kaybetme endişesi içerisinde ticari kaygılarla bu zorlamayı yapmaktan kaçınmaktadırlar.
3. Dolayısıyla, öğrenciler gördükleri 32-38 haftalık Hazırlık eğitimi sonucunda, daha henüz yeterli seviyeye erişememişken ve üniversite üst yönetimlerinin de onların artık yabancı dille eğitim görebileceklerini(!), durumun hiç de öyle olmadığını pekâlâ bilmelerine rağmen, varsaymaları üzerine, İngilizce diliyle yürütülen Lisans programına devam edebilmektedirler. Başka bir deyişle, öğrenciler daha henüz “yürümeye” başlamadan, “koşmaya” mecbur bırakılmaktadır.
4. Bu da lisans düzeyindeki tüm alan derslerinin eğitim kalitesini olumsuz yönde etkilemektedir. Oysa yabancı dil bu üniversitelerin öğrenci ve velilerine vaat ettikleri uluslararası nitelikteki eğitimin anahtarını teşkil etmektedir.
5. Söylem ile eylemin birbirini tutmadığı böylesine bir uygulamanın etik bir eğitim faaliyeti olmadığı açıktır. Böylesine bir uygulama, çocuklarının en iyi bir şekilde yetişmeleri için hiçbir fedakarlıktan kaçınmayan ailelerin istismar edilmelerinden başka bir şey değildir.
6. Bugünkü uygulanış biçimiyle İngilizceyle eğitim, öğrencilerin İngilizce olarak verilen derslerde anlatılanları anlamakta zorlanmalarına, not tutamamalarına, okuduklarını algılayamamaya, kendilerini yazılı ve sözlü olarak güvenle ifade edememelerine, soru soramamaya ve bunun sonucunda ezberciliğe yönelmelerine, derse ilgilerinin azalmasına ve motivasyonlarının düşmesine yol açmaktadır. Özellikle sosyal konuları içeren dersler geniş bir sözcük hazinesi ve tartışma gerektirdiğinden, öğrenciler çaresizlikten pasif bir konuma itilmekte ve iletişim etkinliğinden yoksun bırakılarak haklı gerekçeyle Türkçe'ye başvurmak zorunda kalmaktadırlar.
7. İngilizceyle eğitim yapan üniversitelerdeki sınav kağıtları incelendiğinde bu tür eğitimin ciddi boyutlarda yanılgılarla uygulandığı ve bunun sonucunda da eğitim sistemi içerisinde telafisi zor yaralar açıldığı görülmektedir.
8. Sınav kağıtlarına ait birçok somut örnekte görüleceği üzere, öğrenciler ne Türkçe ne de İngilizce olan, bir dilsel sistemden ( sözdizimsel, anlambilimsel, sesbilimsel, dilbilgisel) yoksun, ne olduğu belirsiz ve anlaşılması güç yapay bir ifade türü kullanmaya itilmekte ve analitik düşünme becerisini geliştirici metin türü cevapları ürütememektedirler. Bundan daha da vahim olarak, öğrenciler bırakın yabancı dilde yorum yapmayı, kendi ana dilinde dahi üretken ve yaratıcı olmalarına yarayacak, ‘olmazsa olmaz' dil kullanım becerilerini edindirebilecek bir eğitim ortamından yoksun bırakılmaktadırlar.
9. Böylesine karmaşık ve belirsiz bir öğretim ve öğrenim ortamı birçok öğretim üyesini zor duruma sokmakta, öğretim faaliyetlerinde gerektiği gibi verimli olamamalarına ve üniversitenin eğitim kalitesini de büyük ölçüde olumsuz yönde etkilemelerine yol açmaktadır.
10. Yabancı dille eğitim, öğrencinin akademik derslerini takip edebilmesi için ilgili yabancı dilde okuduğunu anlayabilme, satırlar arasındaki anlamlılığı kavrayabilme, dinlediğini- duyduğunu doğru algılayıp yorumlayabilme, amacını yazılı ve sözlü olarak rahatlıkla ifade edebilme, sorgulayabilme, tartışabilme, sunum yapabilme gibi tüm bu dil kullanım becerilerinin eşit oranla üst seviyede öğrenilmiş olarak özümsemesi esasına dayanır. Başka bir deyişle, bir öğrencinin aynen anadilinde olduğu gibi ilgili yabancı dilde de düşünebilmesi, algılayabilmesi, sorun çözümleyebilmesi, üretken ve yaratıcı olabilmesi için bu becerileri uygulamaya sokarak etkin bir iletişimsel dil yetisini edinmiş olduğunu ön görür.
11. Önemle belirtmek isteriz ki, eğitimini kısmen (yüzde 30 oranında) yabancı dilde yapan üniversiteler, öğrencilerine tek bir alan dersini dahi yabancı dilde verebilmeleri için, öğrenciye öncellikle o dersi takip edebileceği kadar ileri bir düzeyde, (B2-C1) uluslararası sınav ölçekleriyle kanıtlanabilecek (en az IELTS toplam 6 veya TOEFL İBT toplam 85 puan, v.b) bir düzeyde yabancı dil eğitimi sağlamak zorundadır.
12. Diğer taraftan, üniversite adaylarının, İngilizceyle eğitim yapan üniversiteleri tercih etmeyi düşünürlerken, ilgili fakülte ve bölümlerinde meslek derslerini İngilizceyle verecek öğretim üyelerinin kimler olduklarını ve bunların mesleki uzmanlıklarının ötesinde İngilizceye ne denli hakim olduklarını araştırmaları gerekir.
13. Uluslararası kalite kriterlerine göre, bir öğretim elemanının yabancı dilde ders verebilmesi için uluslararası sınav ölçekleriyle en az C1 (IELTS 7.5 ve üstü puan; TOEFL IBT 110/120 üstü puan; Cambridge Proficiency başarı belgesi ), tercihan C2 ( IELTS 8.5 ve üstü puan; TOEFL IBT 115/120 puan; Cambridge Proficiency en az B başarı belgesi) düzeyinde kendisini kanıtlaması gerekir.
14. Oysa bugün YÖK tarafından belirlenen uygulamaya göre, ÖSYM tarafından düzenlenen YDS sınavından en az 80 puan almış öğretim elemanları İngilizce olarak ders vermeye yetkili kılınmıştır.
15. Ancak, ne var ki, YDS sınavı yabancı dilin sadece dilbilgisi, kelime hazinesi ve okuduğunu anlayabilme becerilerini ölçen sınavdır. Konuşma, dinlediğini anlama ve yazma becerilerini ölçen sınav türü değildir. Bu nedenle, YDS sınavı diğer uluslararası sınavlarla eşdeğer olarak kabul edilmesinin hiçbir bilimsel geçerliliği yoktur. Dolayısıyla, bu sınav bir öğretim elemanının yabancı dile hakim olup olmadığını ölçen sınav olmadığı gibi o öğretim elemanının da yabancı dilde ders verebileceğini kanıtlayan ölçek değildir.
16. Bunun yanı sıra, alan dersi veren bir öğretim üyesinin yabancı dille eğitim yoluyla o dili sınıfta işlevsel hale getirip kolaylaştırabileceği iddia edilebilir. Ancak, bilimsel temele oturmayan böylesine dolaylı bir uygulama, ne kuramsal ne de uygulamalı olarak pedagojik niteliğe sahip bir yabancı dil öğretim-öğrenim yöntemidir.
17. Bir yabancı dilin derste işlevsellik kazanabilmesi, öncellikle sözünü etmiş olduğumuz birbirine içsel bağlantılı dil kullanım becerilerinin aynı oranda ve ileri düzeyde öğrenci tarafından edinilmesine bağlıdır. Dilin işlevsel verimliliği ve dolayısıyla derste hedeflenen akademik kalite ancak bundan sonra mümkün olabilir. Çünkü etkin bir dil yetisi, anadil dışında yabancı dilde eğitim alan öğrencilerin akademik başarılarının anahtarıdır.
18. Bu gerçekleşemediği takdirde, hem öğrenci hem de öğretim üyesinin altından kalkılması mümkün olmayan birçok sorunlarla karşılaşacağı ve buna bağlı olarak ilgili kuruluştaki akademik kalite düzeyinin de olumsuz yönde etkileneceği bilimsel bir gerçektir.
19. Kaldı ki, yabancı dille eğitim yoluyla yabancı dilin lisans derslerindeki işlevselliğinin alan derslerini veren öğretim üyeleri tarafından gerçekleşebileceğini varsaymak, o zamana kadar oluşan yanılgılar zincirine bir yanılgı halkası daha eklemektedir. Çünkü, alan derslerini veren öğretim üyeleri kendi alanlarının uzmanıdır ve onlardan aynı zamanda yabancı dil eğitim uzmanı olmaları beklenemez.
20. Kısaca, “ yabancı dille öğretim, bir yabancı dil öğretme yöntemi değildir”. Bu bilimsel bir gerçektir.
21. Bu nedenle, üniversite tercihinde bulunacak öğrencilerin, verimli bir üniversite eğitimi görebilmeleri için, “İngilizceyle öğretim” ile “İngilizce öğretimi” arasındaki farkın bilincinde olmaları gerekir. Yani, başvuruda bulundukları üniversitelerin öncelikle Hazırlık okullarındaki İngilizce eğitiminin lisans düzeyinde dersleri İngilizceyle takip edebilmek için gerekli alt yapıyı oluşturup oluşturmadıklarını, daha sonra da mezuniyetlerine kadar İngilizce eğitimini uluslararası sınav ölçekleriyle belirlenmiş kalite kriterleri düzeyinde sağlayıp sağlamadıklarını sorgulamaları ve tercihlerini de buna göre yapmaları çok büyük önem taşımaktadır.
22. Bu konuda, üniversite adaylarının ve onların ebeveynlerinin endişelerini gidermek bakımından, başta YÖK ve yazılı-görsel basın olmak üzere tüm üniversitelerin üst yönetimlerine büyük sorumluluk düştüğü düşüncesindeyiz.
23. Üniversitelerde uluslararası kalite düzeyinde etkin bir yabancı dil öğretim-öğrenim plan ve programlarının düzenlenmesinin ve buna bağlı olarak, kamuoyuna şeffaf kalite güvencesi sağlayarak mevcut uygulamaların sıkı bir denetim altına alınmasının sosyal, ahlaki, mesleki ve ulusal bir sorumluluk getirdiğini ilgililerin takdirine bırakıyorum.
Murat AYDIN/ SÖZCÜ