'13.05.2013'
Çocuğunuz Sınava Ne Kadar Hazır? Uzmanlardan Öneriler
Sınav Maratoncularına Özel Öneriler Habertürk gazetesi Ceyda Erenoğlu'nun haberi;
Ülkemiz çocuk ve gençlerin geleceklerini belirlemede önem taşıyan sınavlarla dolu. Bu bitmek bilmeyen yarışlar çocukların psikolojilerini nasıl etkiliyor? Anne babalar en çok hangi hataları yapıyor? Sınav başarısını artırmanın yolları neler? Sınava girecek çocuk ve gençlere nasıl bir beslenme düzeni öneriliyor?
İşte yaklaşan SBS ve YGS öncesi uzmanlardan görüşler...
Çocuk ve gençlerimiz yarış atına dönmüş durumda. Ülkemizde özellikle lise ve üniversite giriş sınavları türü büyük sınavlarda eğitim koşulları nedeniyle zorunlu bir yığılma ve yarış söz konusu. Bu durumda rekabet yetenekleri öne çıktığı için hem rekabet ortamından kaçınanlar hem de aşırı rekabet içinde olanlar bundan olumsuz etkileniyor.
Eğitim Danışmanı Uzm. Psk. Orhan Gümüşel, " Bu tür büyük sınavlara özellikle duygusal ve ruhsal olarak hazırlanmak en az bilgi ve teknik hazırlık kadar önem taşımaktadır" diyor. Bu sınavlarda kişilik ya da zeka değerlendirilmesi yapılmıyor ve bugüne kadar öğrenilen bilgiler ve bunları ortaya koymadaki akademik yetenek değerlendirilemiyor.
YOĞUN STRES ÖĞRENMEYİ BLOKE EDİYOR
Yoğun stres beyindeki biyokimyasal ve biyoelektrik iletişimi bozduğu için öğrenmeyi bloke ediyor. Stresin baskısını gidermeye odaklanan beyin, faaliyeti öğrenme için gerekli organizasyonu sağlayamadığı için dikkat ve konsantrasyon becerilerinde gerileme yaşanıyor. Rahat bir ortamda öğrenen beyin ise öğrenmenin bütün boyutlarını yaşayabileceği için detaylı ve kalıcı öğreniyor. Başarı için gerekli, düzenli, organize ve sistematik adımların oluşturduğu süreç doğru gelişmediği takdirde, sınav kaygısını körükleyen ve belki de yıllar boyu devam eden bir sürecin ortaya çıkması kaçınılmaz oluyor.
SINAV BAŞARISI HER ŞEY OLARAK GÖSTERİLMEMELİ
Buradaki temel sorunun sınav başarısını her şey olarak görmekten daha çok, sınav başarısının her şey olarak gösterilmesi olduğu belirtiliyor. Bu başarıya atfedilen yüksek anlam kişilik tanımlaması kimlik algılarının dengeli dağılımını negatif etkileyebiliyor. Sınav başarısı kişilik tanımlamasının başat argümanı haline geliyor ve alınacak sonuç kişilik gücünü belirleyen sembol halini alıryor. Bu, " Ne kadar başarılı isen o kadar önemlisin" anlamına geliyor.
Konuya diğer yönden bakınca ise gence, "Başarısızsan saygınlığın yok" mesajı veriliyor. Kısacası yüksek beklentisine uygunsuz sonucu alan genç, kendisini kişilik yitimine uğramış hissediyor ve ego dağılması yaşıyor. Böyle olunca genç; küskün ya da kızgın, yetersizlik duyularının tavan yaptığı, inisiyatif almaktan kaçınan, yeni hedefler organize edemeyen, işlevselliği azalmış biri haline geliyor.
SINAV KAYGISI BAŞARIYI AZALTIR
Sınav kaygısının başarıya olumsuz etkisi bulunuyor. Üstelik bu durum sadece test başarısını etkilemiyor. Duygusal, zihinsel ve davranışsal anlamda hem ayrı ayrı hem de entegratif biçimde başarıyı da negatif etkiliyor.
Kaygı ile beyinde artan stres salgıları beyin biyokimyasında normal işleyişten farklılaşmaya neden oluyor. Beyin öğrenmek için yani algılama, anlama ve kaydetme ile ilgili kullanacağı enerjiyi kaygının dindirilmesine harcıyor. Böyle bir durumda, kişi adaptasyon sorunları, dikkatini toplayamama, konsantrasyon bozulmaları gibi sorunlar yaşıyor ve ardışık bir yaşantı olan öğrenme sağlıklı oluşamıyor.
Sonrasında ise öğrenilen materyalin geri bildirimi anlamına gelen ve öğrenme davranışının son aşaması da denilen "Recall (geri çağırma)" yeti sağlıklı ve organize biçimde öğrenilememiş bilgi geri çağrılırken de organize olamadığı için eksik ya da yanlış tanımlamalarla istenilen biçimde ortaya konulamıyor.
Recall mekanizmasının en çok gerektiği yerin, test edildiğimiz durumlar, sıklıkla da sınavlar olduğu belirtiliyor. Ayrıca kaygının diğer zihinsel belirtileri de oldukça önem taşıyor. Beyin asıl görevi olan vücudun parçalarını ve zihni kontrol ve organize etme ile yönlendirme görevini kaygı ile mücadele etmek için aksatırsa yanlış değerlendirmeler yapabiliyor ve vücudun genel işleyişinde karmaşa hakim olmaya başlıyor.
Bu durumda dürtülerin kontrolü zorlaştığı için yeme ve uyku bozuklukları, öfke kontrolünde sorunlar ve tepkiye dayalı savunmalar görülüyor.