'25.03.2013'
Üniversiteye giriş sınavı bu yıl 40 yaşına basıyor. Peki, geçmişin birincileri şimdi ne yapıyor?
Üniversiteli olmak isteyen 2 milyona yakın kişinin girdiği sınav bu yıl 40 yaşına basıyor. Peki, geçmişin birincileri şimdi ne yapıyor? Sınav başarısı ne kazandırıyor, ne kaybettiriyor? Şampiyonların üniversite adaylarına yol gösterici nitelikteki tecrübeleri sistemin yanlışlarına da ışık tutuyor.
ÖNEMLİ OLAN TUTARLI BİR BAŞARI
Serhat Karahan (2004 birincisi, bir risk sermayesi şirketinde çalışıyor)
BOĞAZİÇİ Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği’ni bitiren Serhat Karahan, Türkiye birinciliğinin kıymetli olmasının nedenini, “Genel olarak okul ve iş hayatı boyunca tutarlı bir şekilde başarılı ve tutkulu bir profil çizmem” sözleriyle açıklıyor ve şöyle devam ediyor: Herkes bunu başaramıyor “Üniversitede ya da iş hayatında ÖSS başarısına yakın bir başarıyı tekrarlayamayan insanlar için ÖSS dereceleri hoş bir anı olmaktan öteye geçemedi ne yazık ki. Örneğin bölümümdeki insanların tamamı Türkiye’de ilk 200 derecesi yaptı. Fakat okul döneminde paralel bir başarıyı gösteremeyen öğrencilerin Türkiye’de derece yaptığından bahsetmesi benzer etkiyi yaratmıyor. Yaptıklarınızın diğer insanların gözünde etkili olabilmesi için tutarlı bir başarı grafiği göstermek önemli, o zaman etkisi daha da kuvvetli olur.” Birincilik özgüven verdİ Türkiye birinciliğinin istediği herhangi bir şeyi başarabilme özgüveni verdiğini anlatan Karahan zaman zaman ÖSS’ye çalışmak zorunda kaldığı lise hayatı için “farklı sosyal aktivitelerle daha dolu değerlendirebilirdim” diye düşündüğünü ancak bir pişmanlık yaşamadığını ifade ediyor. Karahan şu anda Türkiye’de bir Venture Capital (risk sermayesi) şirketinde çalışıyor. Türkiye’deki yüksek potansiyelli girişimlere yatırım yapıyor. “ÖSS benzeri bir başarım henüz yok ne yazık ki” derken ileride teknoloji dünyasına yön veren kişilerden birisi olma hedefini paylaşıyor.
HÂLÂ NOBEL ÖDÜLÜM YOK!
İnanç Çakıroğlu (1991 birincisi, 39 yaşında, Turkcell’de çalışıyor, yazar)
“Belirli bir zaman kendinize başarısız olma hakkı bile vermiyorsunuz. Aslında ‘Bu bir sınavdı ve hayatın içinde daha birçok sınav var, kiminde yine çok başarılı kiminde de her normal insan gibi başarısız olacağım’ demeniz gerekiyor. Ama 17 yaşında hissettiğiniz şu oluyor: ‘Bütün gözler benim üzerimde ve başarısız olma lüksüm yok.’ ‘Fizik-matematik seçsene’ Boğaziçi Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği mezunu Çakıroğlu bu sözlerin ardından Bilkent Üniversitesi kurucusu İhsan Doğramacı ile arasında geçen şu diyaloğu anlatıyor: “Rahmetli İhsan Doğramacı ‘Neden fizik-matematik gibi bir dal seçmiyorsun, elektronik mühendisliğine Nobel vermiyorlar ama’ demişti. O yaşta, ‘Demek ki Nobel almam bekleniyor’ diye düşündüğümü anımsıyorum. Ne yazık ki hâlâ bir Nobelim yok!” bir yıllık öykü Çakıroğlu birincilik öyküsünün lise son sınıfla üniversitenin ilk senesi arasındaki o kısacık aralığa sıkıştığını söylüyor ve şöyle devam ediyor: “O sınavlarda dereceye girmek, çok iyi üniversitelerden mezun olmak sonraki hayatınızda çok başarılı olacağınızı garantilemiyor. Hele iş hayatı gibi, iletişimin, algı yönetiminin, empati kurma yeteneğinin çok ön plana çıktığı yerlerde kendinizi farklı alanlarda geliştirmeniz en az üniversite sınavının ve eğitimin kendisi kadar önemli.” Çakıroğlu 17 yıldır bilişim/telekom sektöründe. Turkcell CRM Solutions Management bölümünü yöneten Çakıroğlu “Tarihte kalmış bir sınavın birincisi olmak değil, bir gün bir teknoloji devinin Türkiye’den yükselme hikâyesinin önemli bir parçası olmak istiyorum” diyor.
ENDÜSTRİDEN SOSYOLOJİYE
Burak Eskici (2001 birincisi, 30 yaşında, Harvard Üniversitesi sosyoloji bölümünde doktora yapıyor, Türk Öğrenci Derneği Başkanı)
Onunki Kütahya’dan Amerika’ya uzanan bir yolculuk. İstanbul Fatih Fen Lisesi’ni yatılı okuyor. 2001 birincisi olarak girdiği Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği’nin ikinci yılında aslında bu mesleği yapmak istemediğini anlıyor. Herkes üniversite sonrası yüksek maaşla iyi bir şirkette çalışmasını beklerken, o yüreğinin sesini dinliyor. Tam olarak ne yapmak istediğine karar veriyor: “Endüstri Mühendisliği bölümü altında sosyal programların bilgisayar modellemeleri üzerine çalışan Sosyo Ekonomik Sistem Dinamikleri Araştırma Grubu vardı. Burası sosyoloji alanına geçişime zemin sağladı. Harvard sosyoloji doktorası benim için piyangoydu.” Asistan maaşıyla geçinen Eskici, “Hayatı ıskalamak istemiyorum. Dünya Bankası, IMF, BM gibi politika belirleyen kuruluşlara, düşünce kuruluşları ve araştırma merkezlerine kaymak istememde bunun etkisi var” diyor.
İLK HEDEF STANFORD
Mehmet Kürşad Demirkol (1991 birincisi, 40 yaşında, Finansbank Bilgi Teknolojileri ve Operasyon Genel Müdür Yardımcısı)
Şanlıurfalı Demirkol’un üniversite sınavı birinciliğini Bilkent Üniversitesi Elektrik Elektronik Mühendisliği Bölümü birinciliği izliyor. Stanford mezunu bölüm başkanının referans mektubuyla yüksek lisans ve akabinde doktora yapmak üzere Stanford’a gidiyor. Kendisine sürekli iddialı hedefler koyan Demirkol, birinciliğinin bu hedeflere ulaşmada hep iyi bir referans olduğunun altını çiziyor. İlk işyeri Oracle. İki yıldır Finansbank Bilgi Teknolojileri ve Süreç Yönetiminden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yapıyor. Henüz sınav çağında olmayan iki oğlunun eksiklerini şimdiden telafi etmeye çalışıyor.
ODTÜ’YÜ DE BİRİNCİ BİTİRDİM AMA...
Doç. Mehmet Özgür Öktel (1992 ÖSS birincisi, Bilkent Üniversitesi Fizik Bölümü öğretim üyesi)
“Birinci olmak o dönemde bir dershanenin verdiği bilgisayar ve yakın çevremin saygısı dışında pek bir şey kazandırmadı sanırım. İkincisi ilginç geliyor, ben ODTÜ’yü birincilikle bitirdim, MIT’de doktora yaptım, mesleğimde ödüller aldım ama akrabalar arasında hep ‘ÖSS birincisi’ olmam önemli görülür.” Eskişehirli Öktel’in bu sözleri üniversite sınavının toplumdaki algısını da ortaya koyuyor. Massachusetts Institute of Technology’de (MIT) fizik doktorası yapan Öktel, doktora sonrası iki yıl Ohio State Üniversitesi’nde çalışıyor. Şu an ise Bilkent Üniversitesi Fizik bölümü doçenti olarak tek hedefi var: Bilime katkı yapmaya devam etmek ve iyi öğrenciler yetiştirmek. Bununla birlikte ailesiyle mutlu olup çocuğuna iyi bir gelecek sunmak.