Bakan Avcı ile TRT Haber’de “Özel Röportaj“
'08.05.2015'
haber detay
Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı, TRT Haber’de Özel Röportaj’da Nasuhi Güngör’ün sorularını cevapladı.
 
Eskişehir’deki seçim çalışmaları
Eskişehir’deki seçim havası Türkiye’deki genel havadan genellikle farklı olmaz ama Eskişehir’in de bazı özellikleri vardır. Eskişehir Yunus Emre’nin memleketi, Nasreddin Hoca’nın memleketi dolayısıyla, Eskişehir’de her zaman siyasi mücadele, siyasi rekabet daha centilmenlik dozu yüksek bir düzeyde seyretmiştir, bugüne kadar, bundan önce de öyle olmuştur, bugün de öyle. Eskişehir’de güzel bir seçim atmosferi yaşıyoruz.”
 
CHP’den 28 Şubat 8 yıllık kesintisiz eğitim dayatması
“Cumhuriyet Halk Partisi seçim beyannamesi veya bildirgesini açıklarken; orada eğitim sistemini eğer ellerine imkân geçerse, 1+8+4 yani 1 yıl okul öncesi, 8 yıl kesintisiz eğitim ve 4 yıl da ortaöğretim veya lise, 13 yıllık bir seçim vaadinde bulundu. Bunun üzerine tartışma çıktı. Çünkü oradaki 8, 1+8+4, 28 Şubat’ın dayatması olan 8 yıllık kesintisiz eğitimi ima ediyordu. Sadece ima etmekle kalmıyor o talebi dillendiriyor veya o kendilerince o iddiayı temellendiriyor. Türkiye o 8 yıllık kesintisiz eğitim macerasını 28 Şubat döneminde yaşadı, onun bedelini çok ağır bir biçimde ödedi. Nasıl bir bedel ödendi? 8 yıllık kesintisiz eğitim uygulaması nedeniyle mesleki eğitimin önü kesildi, ama o zaman mesleki eğitim üzerinden değil, imam hatipler üzerinden yapıldı.  Bu operasyon, imam hatiplerin orta ve lise kısımlarını kapatabilmek için öncelikle ortaokullardan başladılar, 8 yıllık kesintisiz eğitim dayatmasıyla imam hatiplerin orta bölümleri kapatıldı. Ama bu arada mesleki eğitimin orta kısımları da kapatıldı. Şimdi 8 yıllık kesintisiz eğitim dediğiniz zaman, haklı olarak insanların aklına hemen bu geliyor, zaten bunu söylüyorlar. Şimdi imam hatipleri kapatmak aklımızdan geçmiyor gibi bir son açıklama da yapıldı, o zaman bu 8 ne? Yani ilkokulu bitiren çocuklar 4 yıllık ilkokuldan sonra ne yapacaklar, imam hatibe nasıl gidecekler, eğer kesintisiz varsa? Veya kim ortaokula gidecek, düz ortaokula gidecek, kim imam hatip ortaokuluna gidecek, bunu nasıl ayırt edeceksiniz, 8 senelik bir blok oluşturduğunuz zaman nasıl ayırt edeceksiniz? Bu, 28 Şubat’taki 8 yıllık eğitim dayatmasının Cumhuriyet Halk Partisi’nin genlerinde yeniden neşv-ü nema bulması gibi bir ifade. Bir yıllık okul öncesi eğitim onu zaten biz yapıyoruz, yani yüzde 6’yla aldığımız okul öncesi eğitim oranlarını, şimdi yüzde 50’lere, hatta bazı vilayetlerde yüzde 60’lara yükselttik. Mesela Siirt’te okul öncesi eğitim yüzde 58’e yükselmiş. İmam hatiplerle ilgili 8 yıllık kesintisiz eğitim demek, imam hatiplerin ortaokullarını tekrar kapatmak demektir. Orta kısmını kapattığınız zaman liseyi de ona göre biçimlendiriyorsunuz, dolayısıyla oradaki niyet belli aslında. Kendi getirmek istediklerinin altında ne yattığını Sayın Kılıçdaroğlu da bilmiyor veya ona farklı bir bilgi verdiler veya bilerek böyle yanlış konuşuyor, oradaki 8 yıllık kesintisiz eğitim demek imam hatiplerin orta kısımlarını kapatacağız demektir. Dolayısıyla, o 8 yıl kabili tatbik bir 8 yıl değildir, uygulanması mümkün olmayan, 28 Şubat’ta denenmiş, dökülmüş ve Türkiye’ye ciddi zararlar vermiş bir model önerisidir onun zamanı geçti.”
 
“CHP,  dini eğitimi yasaklaması üzerine cenaze yıkayacak kimse olmadığı için 10 aylık kurs açtı”
“Sayın Kılıçdaroğlu imam hatipleri biz açtık gibi bir şey söyledi, şimdi bu da doğru değil. Cumhuriyet Halk Partisi tek parti döneminde dini eğitim yasaklandığı için bir süre sonra 1930’lardan itibaren, 40’lara gelindiğinde köylerde, kasabalarda, hatta büyükşehirlerde en temel dini hizmetleri yerine getirebilecek insan kalmamıştı. Yani en temel derken, hani namaz kıldıracak filan onları geçtim, cenazeleri defnedecek kimse bulunamadığı için, hani kadın cenazeleri için ister istemez toplumdan gelen büyük tepki üzerine, tam da o sıralarda memlekette CHP tek parti iktidarına karşı ciddi bir tepki de gözle görülür, elle tutulur hale gelmeye başlayınca 10 aylık kurslar açılıyor. Sayın Kılıçdaroğlu’nun imam hatip açtık dediği 10 aylık kurslar ve oralarda cenazeleri defnedecek kadar dini bilgi sahibi olan insanlar yetiştirmek üzere 10 aylık bir kurs yapılıyor, ona bile uzun bir süre izin verilmiyor, sonra da kapanıyor zaten ilgisizlikten veya kenara itilmişlikten ötürü o kurslar da kapatılıyor. Dolayısıyla imam hatiplerin açılmasıyla, o kursların cenazeleri defnetmek üzere görevli yetiştirmek üzere tasarlanmış olan o kursların bugünkü imam hatiplerle alakası yok. Bugünkü imam hatipler normal ortaokul müfredatını uygulayan orta kısımlar için söylüyorum, ortaokul kısımlarında normal ortaokul müfredatını uygulayan, onun üzerine ayrıca, Kur´an-ı Kerim, siyer, fıkıh, hadis gibi dini derslere ilişkin de temel bilgilerin verildiği ortaokullar. Liselerde de aynı şekilde Anadolu imam hatip liseleri normal lise müfredatını uygularlar, yani düz Anadolu lisesinde okutulan bütün dersler Anadolu imam hatip liselerinde de okutulur fizikiyle, kimyasıyla, matematiğiyle, Türkçesiyle, tarihiyle, coğrafyasıyla üzerine ayrıca bazı dini derslerde okunur. Dolayısıyla, buraya çocuklarını gönderen aileler çocuklarımız imam olsun diye, hatip olsun diye, vaiz olsun diye göndermiyorlar; dini kültürü de olan lise mezunu olsun, çocuklarının bazı dini bilgilerle de donanmış olarak liseyi bitirmelerini istedikleri için bu okullara gönderiyorlar. Nitekim o yüzden bu okulları bitirenler de daha sonra üniversitede farklı farklı mesleklere intisap ediyorlar.”
 
 
İmam hatip liseleri Demokrat Partı döneminde açıldı
“Demokrat Parti Döneminde Allah rahmet eylesin Tevfik İleri rahmetlinin imam hatip okullarını açması ve sonra onlara yaptığı katkılar, daha sonra imam hatip okullarının sayıca ve nitelikçe artması bir toplumsal talebe yönelik bir cevaptır, toplumsal talep olduğu için bu okullar var. Toplumsal talep olduğu için meslek okullarımız var. Okul türlerimizin her biri bir toplumsal talebe cevap vermek üzere biçimlenmiş kurumlardır, imam hatip de bunlardan bir tanesidir.”
 
“1 Eylül 2015 tarihi itibariyle dershane adı altında eğitim kurumu kalmayacak”
“Dershanelerin dönüşüm süreci başlangıçta nasıl söylendiyse o şekilde devam ediyor. Demiştik ki o zaman 1 Eylül 2015 tarihi itibariyle dershane adı altında eğitim kurumu kalmayacak. Bugün dershane adı altında faaliyet gösteren eğitim kurumları ya özel okul öncesi eğitim kurumuna dönüşecek, ya özel bir ilkokul olacak, ya özel bir ortaokul olacak, ya özel bir lise olacak, ya özel bir temel lise olacak veya başka alanda bir kurs veren bir yabancı dil kursu, bilgisayar kursu, yazılım kursu, meslek edindirme kursu gibi farklı bir kurs olacak. Ama herhangi bir üst eğitim kurumuna; ortaokuldan liseye geçiş için veya liseden üniversiteye geçiş için test eğitimi veren dershanecilik yapılamayacak söylediğimiz buydu. O günden itibaren de kararlılıkla uyguladık. Bugün itibariyle 2 bin 206 kurum dönüşüm için müracaat etmiş vaziyette, bunlardan 2 bin 174’nün müracaatları kabul edilmiş, bunlardan 118 tanesi de resmen bir başka kuruma dönüşmüş olarak faaliyetlerine başlamış durumdalar. 104 temel lise, 3 Anadolu lisesi, 2 okul öncesi eğitim gibi, toplamda bir tane de ilkokul var, 118 kuruma dönüşmüş durumdalar. Dershanelerin dönüşüm sürecini değişik etaplarda gerçekleşmesini öngörmüştük ve dedik ki, ilk etapta müracaat edenler daha fazla teşvikten yararlanacaklar. Arsa, vergi kolaylığı, kredi kolaylığı gibi teşviklerimiz var, yani özel okula dönüşecek olan dershanelere öngördüğümüz birtakım teşvikler var. Bu teşviklerden yararlanmak için müracaat sırasını, müracaat hangi periyotta müracaat ettiğine de dikkate alacağız demiştik. Şimdi birinci periyotta ilk başta biraz mütereddit bir hava sektörde hissedildi, bunun da çok açık bir sebebi vardı. Özellikle paralel yapı dershanelere ilişkin yasal düzenlemenin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilecek şayiasını dolaştırdı, bunu sistematik bir biçimde işlediler. Bugüne kadar Anayasa Mahkemesi’nden böyle bir karar çıkmadı. Bundan 3-4 ay önce böyle bir karar çıkmayacağı artık görüldü, buradan ümitlerini kestiler. Sadece o da değil, Anayasa Mahkemesi’nden farzımuhal bugün bile farklı bir karar çıksa dahi artık kamuoyunda dershanenin ne olduğu, ne olmadığı, neye yaradığı, neye yaramadığı çok açık bir biçimde görüldü. Dershanenin bir illüzyon olduğu, dershanelerin hepsi için söylemiyorum içlerinde tabi çok iyi niyetli eğitim faaliyeti gösteren kurumlarda var ve onlar bu dönüşüm sürecinde bizimle çok olumlu bir işbirliği içerisinde çalıştılar.”
 
“Paralel yapı, parlak öğrencileri dershanelerin reklamı için kullandı, on binlerce garibanı da dolgu malzemesi gibi kullandı”
“Belli okullardan çok parlak öğrencilerin nasıl özellikle seçilip daha sonra özel sınıflarda yetiştirilip dershanelerin reklamı için kullanıldığını, buna karşılık o özel sınıflara alınmayan binlerce, on binlerce garibanın dolgu malzemesi gibi kullanıldığını insanlar, veliler ve öğrenciler gördüler. Zaten bunu yaşadıkları için biz bunları söylediğimiz zaman biz onlara yeni bir şey söylemiş olmadık. Onlar, evet gerçekten böyle oluyor dediler. Dolayısıyla dershane illüzyonu kırıldı. Şimdi bugün Anayasa Mahkemesi bu yasayı iptal etse bile artık önümüzdeki dönemde bu dönüşüm süreci aynen devam edecektir. Dediğim gibi hem illüzyon anlaşıldığı için, özellikle dar gelirli, imkanı olmayan, dershaneye de zaten gidemeyen, gitse bile dershane var dershane var; öyle dershane var ki dudak uçuklatacak fiyatlarla öğrenci kabul ediyor. Öyle de dershane var ki daha düşük ücretlerle çalışıyor ve onlar da herhangi bir iddia da taşımıyorlar. Şimdi biz özellikle dershaneye her halükarda gitme imkanı olmayan çocuklarımız için, öğrencilerimiz için okullarımızda kendi öğretmenlerimiz tarafından verilen takviye kursları açtık. Hafta sonlarında 2 milyonun üzerinde öğrencimiz bugün hafta sonlarında bu kurslara, bu takviye kurslarına devam ediyor. 100 binin üzerinde öğretmenimiz ki kendilerine her fırsatta teşekkür ediyorum, bir kere daha teşekkür ediyorum, gönüllü bir biçimde bu kurslarda ders veriyorlar. Gönüllü bir biçimde diyorum, çünkü onlara bu kurslar için ödediğimiz ücret gerçekten onların belki birçoğunun büyük şehirlerde özellikle hafta sonunda yol parasını bile karşılamaya anca yeter. O kadar düşük bir ücret karşılığında da olsa öğretmenlerimiz büyük bir fedakarlıkla hafta sonlarında öğrencilerimizi takviye edecek kurslara devam ediyorlar, 100 binin üzerinde öğretmen. Biz onlara elimizden gelen bütün imkanlarla onların bu fedakarlıklarını değerlendiriyoruz ve değerlendireceğiz.
Lise son sınıfta özellikle, 12. sınıfta dershaneye ihtiyaç duymayacak kadar nitelikli eğitim verdiğinden emin olduğumuz okullardan bile, fen liselerinden, sosyal bilimler liselerinden birtakım öğrenciler sırf dershaneyi takviye alabilmek için, dershaneye gidebilmek için kayıtlarını alıp açık liseye kayıt yapıyorlardı. Açık lise bizim 20 senedir yürürlükte olan bir uygulamamız, yani bizim icat ettiğimiz bir uygulama değil. Açık lise devam mecburiyeti olmayan, aslında eğitim çağını geçirmiş, zamanında eğitim alamamış yetişkinlerin eğitim alabilmeleri için, onu telafi edebilmeleri için düşünülmüş bir formül. Ama zamanla böyle bir bypass kurumu haline gelmiş ve oraya kayıtlarını alan öğrenciler böylece devam mecburiyetinden kurtulup dershanelere gidiyorlardı. Zaten bu öğrenci aslında kendi okulunda devam etse yine istediği yeri muhtemelen kazanacak. Ama öyle bir toplumsal yanılsama uyandırılmıştı ki sanki dershaneye gitmezse bu çocuklar başka herhangi bir çareleri yok, herhangi bir yeri kazanamazlar, onun için mutlaka dershaneye gitmeleri gerekir. Böyle olmadığını pek çok sınav sonucu gösterdi. İşte geçen sene Şırnak’ta hiçbir dershane olmadan kendi imkanlarıyla çalışan çocuğumuz bile üniversitede çok yüksek başarılar aldı, üniversite giriş sınavlarında. Bu bir istisna değil. Ama maalesef bu çok sistematik bir biçimde pompalanan bir illüzyon olduğu için veliler de bu psikolojik baskı altındalar. Bir de, özellikle orta sınıf velilerimiz, yani anne-baba çalışıyorsa çocuklarla haklı olarak çok fazla ilgilenemiyorlar, yani anne de çalışıyor, baba da çalışıyor. Ama bir yandan da çocuklarına bir şey yapmak istiyorlar, çocuklarına bir katkıda bulunmak istiyorlar. Onlarla belki birebir akşamları oturup çalışamıyorlar, okullarını çok düzenli takip edemiyorlar. Mümkün olan en yüksek harcamayı yaparak, onu bir dershaneye göndererek anne ve baba olarak üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmek istiyorlar. Anne- babalar ben görevimi yaptım demenin rahatlığını yaşamak istiyorlar. Bu anlaşılabilir psikoloji. Yani her anne, her baba çocuğu için, çocuğunun eğitimi için mümkün olan en yüksek fedakarlığı yapmak ister. Eğer onun önüne siz bir de böyle bir illüzyonla ‘bakın çocuğunu dershaneye göndermezsen anne-baba olarak sorumluluğunu yerine getirmemiş olursun’ duygusunu onların sırtına yüklersen, o zaman ne yapsın insanlar? İşte bu illüzyon içerisinde mümkün olan en yüksek imkanlarını zorlayarak çocuklarını dershanelere yolluyorlardı. Şimdi bu dağılıyor. Eğer siz anne-baba olarak çocuğunuzu okula gönderiyorsanız, çocuğunuzun okulundaki müfredatını izlemesine imkan sağlıyorsanız, çocuğunuz devamsızlık yapmıyorsa, öğretmenleriyle de ara sıra da olsa gidip görüşüyorsanız, çocuğunuzun özel durumlarıyla ilgili onlarla danışma halinde oluyorsanız, onlarla iletişim halinde oluyorsanız siz anne-baba olarak sorumluluğunuzu yerine getiriyorsunuz demektir.”
 
“Müfredat, TEOG sınavlarıyla belli bir takvimde yetişmesi gereken bir müfredat haline geldi”
“TEOG sınavlarıyla yaptığımız düzenlemeyle artık müfredat, zamanında yetiştirilmesi gereken, belli bir takvime bağlı bir müfredat haline geldi. Bakın eskiden özellikle 8. ve 12. sınıflarda, yani seneye liseye gidecek olan çocuklarımız ve seneye üniversiteye gidecek olan çocuklarımızın devam ettiği sınıflarda, 8. ve 12. sınıflarda artık birçok şey nasıl olsa bu konu dershanede işlenir, nasıl olsa bu konu dershane öğretmenleri tarafından anlatılacak diye bizim okullardaki müfredatlar mecburen katlanılan ve çok da ciddiye alınmayan uygulamalar haline gelmek üzereydi. Biz TEOG sınavıyla bunu önlemiş olduk. Şimdi sene başında, ders yılı başında ilan ediyoruz, şu tarihte şu 6 dersten sınavlar merkezi olarak yapılacak diye, soruları biz buradan göndereceğiz ve o tarihe kadar sınıfta işlenmiş olan konuları kapsayan sorular çıkacak; bunu öğrenciler biliyorlar, bunu öğretmenlerimiz biliyorlar. Dolayısıyla öğretmenlerimiz kendi öğrencilerini o belirli tarihte yapılacak sınavlara iyi hazırlayabilmek için gayret içerisine girdiler. Bu gayret çok açık görülüyor. Çok olumlu geri dönüşler aldık; hem öğrencilerimizden çok olumlu geri dönüşler aldık, hem öğretmenlerimizden çok olumlu geri dönüşler alıyoruz. On binlerce öğrencimiz ve öğretmeniz ve yöneticimiz ve velilerimizle anket çalışması yaptık. Her birinden aldığımız o dönüşler fevkalade olumlu. Bir; bu sınavların belli bir tarihte yapılacak olması, çocukların kendi okullarında ve sınıflarında yapılacak olması. Her dersin ayrı bir oturumda yapılacak olması. Eskiden nasıldı? SBS dediğimiz sınavda, yani seviye belirleme sınavında sene sonunda bir kere yapılıyor, mazereti yok, okul dışı bir ortamda çocuklar sınava giriyorlar ve nereden sorulacağı da çok net değil. Dolayısıyla şimdi bütün bunlar kalktı. Şimdi çocuklarımız kendi okullarında giriyorlar. Normal yazılılarda olduğumuz gibi, yani zaten o derslerden birinci yazılı, ikinci yazılı yapılıyor, yani kendi sınıfında yapılan yazılının bir benzerini yine kendi sınıfında, ama sadece sorular merkezden gönderiliyor, cevaplar merkezde değerlendiriliyor. Normalleştirdik, yalnız medyamız hala bu konuda alışamadı. Yani bizim her sınıf düzeyinde, ilkokul 1’de de, ilkokul 2’de, lise 1, lise 2’de, her yaş grubunda yaklaşık 1 milyon 300 bin öğrencimiz var. 8. sınıfların sınavı dediğimiz zaman, 1 milyon 300 bin kişiden bahsediyoruz yaklaşık. Bu 1 milyon 300 bin öğrenciyi anneleriyle-babalarıyla falan hesapladığınız zaman işte 5 milyonluk bir kitle, şimdi bu medya için çok cazip bir hedef kitle. Bunlarla ilgili işte bir olağanüstü durum algısı medyanın çok işine yarıyor tabii. Yani onları suçlamak için söylemiyorum, onlar da işlerini yapıyorlar, ama biz ısrarla şunu söylüyoruz: Kardeşim, bu işi abartmayın, çocukları strese sokmayın, bu normal yazılılardır. Çocukları o gün özel olarak alıp elinden tutup falan okula götürmeyin, okul bahçelerinde oturup böyle çok tiyatral sahneler oluşturmayın. Bırakın çocuklar her gün nasıl okula gidiyorlarsa o gün de gitsinler. Başka zaman yazılıya girerken elinde tutup götürüyor musunuz? Götürmüyorsunuz. Veya o gün ben çok önemli bir konu işleyeceğim, bugün benim bir sunumum var, sınıfta bir sunum yapacağım anne veya baba dediğiniz zaman onu elinden tutup götürmüyorsunuz. Bu 8. sınıf çocuk bunlar. Ama SBS alışkanlığı, SBS’den kalan o alışkanlık, hatta birisi yazdı da bunu bir köşe yazarı arkadaşımız; ya ne biçim sınav oluyor, eskiden böyle giderlerdi insanlar türbeleri ziyaret ederler, bahçelerde otururlar aileler dua ederler, işte çocuklarıyla aynı heyecanda bekleşirler, sonra çocuk ağlayarak veya gülerek sınavdan çıkar, onlar kucaklaşırlar biz onları çekeriz falan. Şimdi böyle tiyatral şeyler azalıyor.”
 
Paralel yapının sınav soruları servis etmesi
“Şimdi 2010 KPSS ile ilgili yürüyen soruşturma bağlamında birtakım bilgisayarlardan o dönemlerde aynı zamanda SBS sorularının da birileri tarafından bulunduğu veya edinildiği ve sonra servis edildiğine dair birtakım işaretler geliyor. Yani ben soruşturma evrakına birebir muttali değilim, ama biz de yansıdığı kadarıyla biliyoruz ki; evet, o dönemde sadece bu sınavlarda değil pek çok askeri okullara girişlerde ve diğer okul türlerine girişlerde, meslek sınavlarına girişlerde bu tür suiistimaller yapıldığına dair çok ciddi emareler olduğu anlaşılıyor. Dolayısıyla bunlar araştırılacak, araştırılıyor. Artık bunların eskiden olduğu gibi birtakım yargı içerisinde bağlantılar vasıtasıyla örtbas edilmesi de mümkün olmayacağı için inşallah bunlardan sağlıklı sonuçlar çıkacak ve herkes yaptığının karşılığını görecek.
 
Yurt dışındaki MEB okulları
“Yurt dışında Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı olarak faaliyet gösteren okullarımız var. Bunlar daha çok çalışmak için oralarda bulunan Türk vatandaşlarının çocukları için. İşte Suudi Arabistan’da çalışan Türklerin çocukları için açtığımız Riyad’da, Mekke’de, Medine’de açtığımız Türk okulları var, bunlar elçiliğimize bağlı olarak, yani Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı olarak faaliyet gösteren resmi Türk okullarıdır. Aynı şekilde diğer Türklerin yoğun olduğu yerlerde de bu tür elçiliklerimiz bünyesinde açılmış okullarımız var. İşte Türkmenistan’da, Kazakistan’da, Kazakistan’daki dil kursu olarak açılmıştı, Kırgızistan’da vesaire. Dolayısıyla bu okullarımız da dahil olmak üzere biz yurt dışında faaliyet gösteren ve bir şekilde Türkiye ile irtibatlı olan her eğitim kurumuyla birebir ilişki içinde olmamız gerekiyor. Şimdi bunlardan bir kısmı daha önce elçilik okulları, yani Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olarak faaliyet gösteren okullar dışında değişik vakıflar tarafından, dernekler tarafından veya özel kuruluşlar tarafından veya şirketler tarafından açılmış yüzlerce-binlerce okul var. Bunların bir kısmı, özellikle bu sözünü ettiğiniz paralel yapıya atfedilen okulların çok büyük bir bölümü vakti zamanında yine Türk Devleti’nin de referanslarıyla bugüne gelebilmiş veya referanslarıyla oralarda açılabilmiş okullardır. Şimdi zamanında siz bir ülkeye böyle bir referans verdiyseniz ve sizin referansınızla ya elçinizin ya en yüksek düzeyde Cumhurbaşkanının, Başbakanın veya orayı ziyaret eden bir başka devlet yetkilisinin, sorumlusunun, bakanının referansıyla açılmış olan bu kurumlarla ilgili olarak şimdi Türkiye’de olup bitenler dünyanın gözü önünde olup bitiyor. Dolayısıyla oranın otoriteleri, yöneticileri oraya gittiğimiz zaman veya işte Cumhurbaşkanı gittiği zaman, Başbakan gittiği zaman, işte Somali’de olduğu gibi, Kazakistan’da olduğu gibi, hatta Japonya’da olduğu gibi bize soruyorlar. Bu okullara zamanında siz referans oldunuz, biz de izin verdik. Ama yaşananları görünce bizde de tereddüt hasıl oldu, biz de endişe içerisindeyiz, bu okullarla ilgili bir sıkıntı olabilir endişesi içerisindeyiz. Veya bazılarında, bazı ülkelerde istihbarî bilgilerine dayalı olarak bunu söylüyor, burada bizim de sıkıntımız var diyorlar. Mesela Azerbaycan diyor ki; buradaki okullardan ben de şikayetçiyim, ya siz bunları devralın veya ben bunları kapatacağım. Bu tür farklı öneriler oranın yöneticileri tarafından geldiği zaman bunları karşılayabilmek üzere biz Maarif Vakfı adında bir vakıf kuruyoruz. Bu vakfın yasal prosedürü Meclis erken kapandığı için yetişmedi, ama vakfın kuruluş çalışmaları hemen hemen tamamlandı. Artık iş Meclis açıldıktan sonra yapılacak bir oylamaya, Meclis’in onayına kaldı. Dolayısıyla bu vakıf üzerinden farklı farklı ülkelerde, farklı farklı statülerle açılmış olan okullardan devredilmek istenenler veya oranın yerel makamları tarafından ya siz devralın, ya biz bunları kapatacağız denilenlerden uygun olanlarını bu vakıfla işletmeye karar vermiştik. Dolayısıyla yapılacak olan işlem, bu vakıf üzerinden bu okulların normal eğitim faaliyeti gösteren, kimsenin rahatsız olmayacağı, o ülkenin rahatsız olmayacağı, o ülke yöneticilerinin de tedirgin olmayacakları bir eğitim kurumu olarak faaliyetlerini sürdürmelerini sağlamaktır.”
 
Öğretmen atamaları KPSS’den sonra yapılacak
“Bunu müteaddit defa açıkladık, bir kere daha açıklayayım. Öğretmen alımı nasıl yapılıyor? KPSS sınavı, artı alan sınav yapıyoruz. Ne zaman yapıyoruz? Temmuz ayı başında yapıyoruz, her yıl Temmuz ayının başında KPSS sınavı yapılıyor. Geçen yıl, yani 2014 yılında Temmuz ayında KPSS sınavı yapıldı, bu sınav sonuçlarıyla 35 bin, artı 15 bin, yani 50 bin öğretmen alındı öğretmen adayı 50 bin 2014 KPSS sınavı sonuçlarıyla. Şimdi önümüzdeki Temmuz ayında yine bir KPSS sınavı var ve bu KPSS sınavına hazırlanan ilk defa bu sınava girecek on binlerce yeni öğretmen adayı var. Ya geçen sene yetişememiş veya bu sene mezun olacak onlar da bu 2015 KPSS’sini bekliyorlar Temmuz’daki, Temmuz ayında yapılacak sınavı bekliyorlar. 2015’de KPSS sınavına girecek olan gençlere şunu söyleyemeyiz: Kusura bakmayın siz bu sınava gireceksiniz ama Temmuz ayında biz bundan almayacağız, biz geçen seneki KPSS’yle yine 50 binin üzerinde şu kadar alacağız bunu söyleyebilir misin, bu adil değil. Dolayısıyla, baştan ilan ettik bu sene 2014 KPSS sonuçlarıyla yeni bir alım yok ne Nisan’da, ne Mayıs’ta, ne Haziran’da. Bunu söylemek bana da zor geliyor. Onların nasıl bir beklenti içerisinde olduklarını çok iyi anlıyorum ama, 2014 KPSS sonuçlarıyla biz 50 bin öğretmen adayını aldık şimdi 2015’de yeni bir KPSS yapacağız buradan bu sınava girecek ve buradan bir atama bekleyen 10 binlerce öğretmen adayı var, dolayısıyla KPSS sınavı Temmuz başında yapılacak inşallah. 2015 KPSS puanlarıyla Ağustos ayında bize tahsis edilen 47 bin öğretmen kadrosundan ne kadarını kullanabileceğimizi o gün Maliye Bakanlığıyla oturacağız, konuşacağız, hangi branşta ne kadar öğretmenimiz emekli olmuş, hangi ilde, hangi branşta ne kadar öğretmen adayına ihtiyacımız var, öğretmene ihtiyacımız bunların hesaplamasını yapacağız ve 2015 KPSS puanlarıyla bu adaylarımızı alacağız Ağustos ayında. Şimdi bu konuda bir kamuoyunda şöyle bir yanılsama da var, onu da düzeltmem lazım: Şimdi zannediliyor ki KPSS’ye girdim öğretmen olmaya hak kazandım. Hayır, biz KPSS sınavı sonuçlarına göre puan sırasına diziyoruz öğretmen adaylarımızı. Diyelim fizikten 550 öğretmen alacaksak yukarıdan aşağıya puan sıralamasıyla 550’ye kadar gelip orada çizgiyi çiziyoruz. Mesela bir kişiyle kaçırdı, yüzde 1 puan ama onun altına çizseniz onun altında da bir kişi var, onun altında da bir kişi var. Yani şüphesiz kendisi bu listeye baktığı zaman ya ‘bir kişi daha alınsaydı bende girecektim’ diyen veya 10 kişi de alınsa bizde girecektik diyen adaylar var. Bunların psikolojisini, bunların beklentilerini anlıyorum, ama bizim bunu bu çizgiyi bir yerde çizmemiz gerekiyor. Birde şöyle bir yanlış anlama var: İşte komşumun oğlu diyelim 85 puanla girdi, benim oğlum 91 puanla giremedi. Şimdi bu mukayeseler de yapılıyor. Anne- babalar bunu da bilsinler diye söylüyorum. Her branşın sıralaması ayrı yapılıyor, yani matematikten çok müracaat varsa diyelim orada puan yüksekte kalıyor, yani 90’nın üzerinde müracaat eden çok sayıda öğrenci olunca matematik puanı 91’de bitiyor. 90 puan almış olan matematikçi giremiyor. Buna karşılık diyelim fizikte biraz daha aşağıya doğru iniyor puanlar, orada da 78’de bitiyor. 78’le benim oğlum 79’la girdi, bu 91’le giremedi. O matematik sıralamasıydı, bu fizik sıralaması, o tarih sıralaması… Bunların puanları birbiriyle karşılaştırılabilir puanlar değil. Matematikçiler kendi içinde sıralanıyor, yarışıyor, edebiyatçılar kendi içinde, din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenleri kendi içinde yarışıyor. Dolayısıyla, puanlar birinde yüksekte duruyor, ötekinde biraz daha aşağıya inebiliyor o bir mukayese unsuru değil.”
 
Eğitimde, siyasette, ülke yönetiminde istikrar vaadi
“Biz AK Parti Hükümeti olarak inşallah önümüzdeki dönemde de eğitimde de, ama genel olarak siyasetin bütününde de, ülke yönetiminde de neyi vaat ediyoruz? Öncelikle istikrarı vaat ediyoruz. Çünkü bugüne kadar 13 yıldır ne kazandıysak istikrar sayesinde kazandık ve güven sayesinde kazandık, istikrar çok önemli. Onun için biz önümüzdeki dönemde inşallah yine aynı şekilde istikrarlı bir biçimde eğitimde de başladığımız reformları devam ettireceğiz. Şimdi büyük ölçüde saha en azından fiziki altyapı bakımından bir düzene girdi. Önümüzdeki dönemde özellikle öğretmen niteliğinin arttırılması sadece sayısal olarak değil, öğretmenlerimizin de, hem yeni öğretmenlerimizin, hem de mevcut öğretmenlerimizin niteliğinin gelişen şartlarla uyumlu hale getirilmesi için çok ciddi programlarımız, projelerimiz var. Öğretmenlerin hizmet içi eğitimleri, yeni alınan öğretmenlerimizin meslek eğitimleri, bir usta öğretmen nezdinde, onun himayesinde, onun gözü önünde yetiştirilmesi. Çünkü öğretmenlik aynı zamanda bir sanat ve sanat bilgiyle falan değil, aynı zamanda bizim 2010 yılında 24 Kasım Öğretmenler Günü vesilesiyle hazırlattığımız afişlerdeki sloganımız insan, insan gölgesinde yetişir, öğretmen de öğretmen gölgesinde yetişir. Dolayısıyla, tecrübeli öğretmenlerimizi, genç öğretmenlerimize yol göstericilik yapmalarını bekliyoruz onun içinde bunu sadece böyle bir beklenti olarak değil bunu programlıyoruz. Rotasyon meselesi biraz da bununla ilgilidir. Yani rotasyon olmadığı zaman aynı yaş grubunda, aynı hizmet süresine sahip öğretmenler belli okullarda kümeleniyorlar. Dolayısıyla, genç öğretmenlerle, daha tecrübeli öğretmenlerin iletişimi büyük ölçüde kopuyor. Bizim öğretmenlerimizin niteliğinin ciddi manada gelişen şartlara uyumlu hale getirilmesi için yeni programlara ihtiyacımız var bunu da yapıyoruz hazırladık, ayrıca müfredatla ilgili düzenlemelerimiz var. Bugüne kadar büyük ölçüde beşeri altyapı, yani derslik, dershane, okul, spor salonu, atölye, laboratuvar bunlar devam edecek. Ama bunlar belli bir seviyeye geldikten sonra artık niteliksel olarak da, belli bir noktayı hedeflememiz gerekiyor, artık onu hedefleyebilecek durumdayız bu fiziki altyapıyla, o beşeri hedeflere de ulaşabilecek durumdayız.
 
“CHP’nin seçim kampanyası anakronik”
“Gerçekten inandığım bir şey olarak söylüyorum. Özellikle Cumhuriyet Halk Partisi’nin kampanyası bana çok anakronik, yani çok modası geçmiş, yani Genç Parti’nin bir zamanlar, belki aynı reklamcıyı istihdam ediyor olmalarından ötürü benzerlikler, astı astarı olmayan, altı boş, popülist söylemlerle hala bir şeyler yapılabileceğine insanlar inanıyorlarsa bu bana çok hüzün veriyor. Türkiye şimdi artık kimin ne yaptığını, neyi yaptığını, neyi yapmadığını, niye yapmadığını, niye yapamadığını bunları tartabilecek bir demokratik olgunluk içerisinde. Dolayısıyla, seçmeni saf insanlardan müteşekkil bir kitle gibi görmek seçmene de hakaret. Şimdi eğitimle ilgili söylenenlere bakıyorum, ekonomiyle ilgili, sosyal hayatla da ilgili olarak, bir tek gökteki ayı vaat etmedikleri kalıyor.”



Bu site bir BMS PROJE iştirakıdır.