Nasıl Bir Gençlik İstiyoruz?
'31.01.2014'
haber detay

Nasıl Bir Gençlik İstiyoruz?

Üniversitelerin mesleğe yetişmiş elaman kazandırmak dışında önemli görevlerinden biri de topluma her alanda yetişmiş bireyler kazandırmaktır. Günümüz bilgi toplumunda yetişmiş, bilgiye ulaşmasını, olaylar ve olgular arasında ilişki kurmasını bilen, analitik düşünme yeteneğini kazanmış bireylerin önemi daha da artmıştır.

Üniversiteler bu anlamda, toplumun önünü açarak yenilik yaratan girişimci dinamik bireyleri diploma sahibi yaparak ülkesini geleceğe taşıyacak bir misyona sahiptirler. Bu misyonu hakkıyla yerine getiren ülkeler bugün dinamik, yetişmiş insan gücü ile dünyayı peşinde sürüklemekte, bu ülkelerin üniversiteleri de bugün tercih edilen konumda bulunmaktadırlar. Bilgi toplumunu yakalayan ülkelerin ortak özellikleri, gelişmişliklerinin gücünü bilim yuvalarından almalarıdır. Bilim kurumları ise adı üstünde universel (evrensel) ölçekte bilgi sağlamaktadırlar. Bu ülkelerin üniversitelerinde sadece bilgi öğrenilmemekte, ayrıca her türlü bilgi tartışılabilmektedir. Kendisini ifade etmek isteyen, kafasında kendine özgü dünyaları olan dinamik insanlar bilim yuvalarında yeteneklerini geliştirerek hayata atılırlar. Çağdaş üniversitelerin en dinamik unsurunu ise öğrenciler oluşturmaktadır. Tabii üniversitelere bu dinamikleri seçmesi, koruması ve geliştirmesi için her türlü kolaylığı sağlamaktadırlar. Gelişmekte olan veya az gelişmiş ülkelerde ise genç dinamikler genelde tercih edilmezler. Bu da toplumların fiziki gelişmişliklerinin bilinçteki gelişmişliğe yansıması ile ifade edilebilir.

Bugün batı toplumlarının sağlıklı demokrasilerinin öncüleri ve yöneticileri yine üniversitelerin sağladığı özgür ortamlarda kendilerini göstererek gelişmektedirler. Almanya da 19 yaşında genç bir bayanın parlamentoya seçilebilmesi için gençliğe güvenin en önemli göstergesi olsa gerek. Ülkemizin bugün içinde bulunduğu yönetim zaafı veya lidersizlik sorununun temeli gençliğine zamanında değer vermemesinden kaynaklanmaktadır. Bu anlamda üniversite üst organı YÖK veya sistem gençlerin siyasi partiler dahil örgütlenmesine müsaade etmeli hatta teşvik ederek gençlerin ülkelerinin sorumluluklarını şimdiden almaları sağlanmalıdır.       

Üniversitelerimizin açıldığı bu günlerde, bizim gibi önemli sayıda üniversite gençliği olan toplumlarda gençlerimizi hayata hazırlamak ve geleceği onlara emanet etmek konusunda bizlere büyük görevler düşmektedir. İlk, orta ve lise sıralarında merakı köreltilmiş, kendisine verileni ezberleyerek sınıf geçmiş ve test tekniklerini becerebildiği ölçüde değişik fakültelere girmeye hak kazanmış, ancak neyi nasıl yapacağını bilemeyen, ders kitabı dışında kitap okutulmamış, hayatın gerçeklerinden kaçırılmış olan gençlerimizin hayata hazırlandığı ilk basamağın ilk günlerinde gençlerimize biraz yardımcı olmamız gerekiyor. Hepimiz mezunlarımızın bir dilekçe dahi yazamadığını, kendisini ifade edemediğini, ezbere daha yatkın olduğunu, kütüphaneden yararlanamadığını, yabancı dil bilmediğini sık sık dile getiririz. Ve çoğu zaman da eldeki hamur bu deyip işin kolayına kaçarız.

Ben, gençlerin zeki ancak onlara yeterince imkan tanınmadığını ve iyi eğitilmediğini düşünenlerdenim. Gençlerin başta güven olmak üzere olanak sağlandığı taktirde çok daha başarılı olacaklarına inanmaktayım. Bu bağlamda bizlere düşen en önemli görev gençlere üniversitelilik bilincini aşılamaktır. Ayrıca gencin toplumun değişik kesimleri ile iletişim kurmasının yol ve yöntemleri üniversite ortamında kazandırılmalıdır. Öğrencilerin en büyük şikayetleri arasında öğretim üyeleri ile iletişim kopukluğu önde gelmektedir. Üniversiteye gelen öğrencinin mezun olduktan sonra mutlaka kendi kişiliğini, kimliğini ve geleceğe bakış açısını belirlemiş, düşünsel yönden zenginleşmiş olarak kurumdan diplomalı olarak ayrılması gerekir.

Öğrenci hangi bölümde olursa olsun, ekonomi, pedagoji, halkla ilişkiler, insan kaynakları, girişimcilik gibi bilgilere veya bu konulara yardımcı olacak dersler veya kurslar alması gerekir. Gencin, üniversitede derslerinin yanında, kütüphaneden maksimum düzeyde yararlanmasını ve mutlaka en az bir yabancı dili bilmesi, bilgisayar kullanması gerekir; ve ayrıca dinlemesini, okuduğunu değerlendirmesini bilen, bakan değil gören, öğrendiklerinden neden-sonuç ilişkisi içerisinde yeniden sentez yaratabilen, yazabilen ve örnek davranışlardan ders çıkarabilen nitelikleri kazanması gerekir. Ama bunlar bir temel amaç, doğru bir amaç, doğru bir felsefe varsa doğru olmaktadır. Amaçsız teknik beceriler, yıkıcı sonuçlar doğurabilmektedir. Teknik beceri, amacı doğruysa iyi bir beceri sayılmaktadır. İyi esrar  hazırlayan biri, bunun için okuyup araştırabilen biri, doğru ve iyi biri olmayabilir.
 Bizdeki eksiklik ve aksaklığın buradan kaynaklandığını düşünüyorum, ve bunun mutlaka aşılması gerekir. Bu da ancak ana felsefesi eleştirel-diyalektik bir bakışla sürekli sorgulanan ve geliştirilen temel politikalara uygun çağdaş bir üniversite reformu ile gerçekleşebilir. Bu gün katı ve sıkı bir hiyerarşik yapının hakim olduğu üniversitelerimizde hiyerarşilerin mümkün olduğunca daha esnek hale getirilmesi ve yönetimlerin aşağıdan yukarıya doğru demokratik bir şekilde yeniden yapılanması artık bir zorunluluk haline gelmiştir. Bu anlamda yanlışlık hocalar ve öğrencilerde değil, doğrudan YÖK sisteminin yapılanmasıdır.

Bunların sağlanabilmesi için de başta uygulamanın (üniversitenin kendisinin, öğrenci ve üniversiteli oluşun pratiğinin) bu amaçlarla örtüşmesi; öğrencinin kendi sınıfına, bölümüne, fakültesine, üniversite ve yaşadığı mahalle ve kente, tam bir birey olarak katılabilmesi gerekmektedir. Bu anlamda artık üniversite gençliği de batılı üniversite örneklerinde olduğu gibi yönetim organlarında sorumluluk bilinci içerisinde görev alabilmelidir. Bugün hayatın her alanında olduğu gibi üniversite organlarının işleyişi konusunda asgari bir bilgilenme hakkı bile olmayan, ders programlarının ve bölüm etkinliklerinin düzenlenmesinde herhangi bir yetkisi bulunmayan, kendine en yakın yönetsel birimlerinden daha geniş akademik organlara kadar hiyerarşik bir yapılanmanın en altında duran ‘EN ALTTAKİLER’ pozisyonundaki kişi ve gençlerimizin diplomayı aldıkları gün TAM BİR KİŞİ olabilmeleri mümkün olmadığı gibi HİYERARŞİDE üst basamakları başarı veya katılım-emek-duyarlılık gibi ölçütlerine bağlanamamış bir öğrencilikten sonra sessizce okula gidip gelmenin idealleştirildiği ve çalışma değil kartvizitin esas alındığı bir toplumsal model altında diplomaya bağlı olarak yaratıcılıktan uzak bir "memuriyet" beklemeleri VERİLEN bir şey olarak beklemeleri de doğal bir talep haline gelmektedir.
 Yaratıcı gençlik en başta kendi yaşamı olmak üzere merak etme, sorma, sorgulama ve taraf olma-katılma süreçlerinden geçmektedir. Üniversitede bile taraf olamayan ve taraf görülmeyen kişilerin yaşamda taraf olabilmesi olanaklı değildir. Yaratıcı, üretken ve sorumluluk sahibi insanlar; yaratıcılığı ödüllendiren, yetki ve sorumluluğun paylaşıldığı yapılardan çıkacaktır. Pratik, ideallere uygun olmazsa, idealler pratiğe uymaktadır. Üzerine ölü toprağı serpilmiş bu gençlik ve bu toplum nihayetinde bizim ürünümüzdür.

Prof. Dr. İbrahim ORTAŞ Çukurova Üniversitesi, iortas@cu.edu.tr




Bu site bir BMS PROJE iştirakıdır.