Bir Eğitim Teorimiz Var mı?
'22.03.2013'
haber detay

 

Bir Eğitim Teorimiz Var mı?.. 
 
 
 Eğitim alanında çok önemli reformların yapıldığı bir döneme hep beraber şahitlik ediyoruz, eğitim sistemimiz büyük bir değişim geçiriyor. Değişim dönemlerinin sıkıntılı ve zor geçtiğini hepimiz biliyoruz. Ancak yapılanların bir vizyona dayalı olarak yapılıp yapılmadığından ve bir okul teorimizin olup olmadığından endişe etmekteyim. Değişim her zaman sonuçları kestirilemeyen bir hipotezdir. 
 
 
Uzun zamandır tartışılan Milli Eğitim Bakanlığın yeniden yapılanması konusu merkez düzeyinde ve yapı boyutunda gerçekleştirildi, bu sadece bir başlangıçtır. İş asıl bundan sonra başlıyor kurum mensupları bir vizyona dayalı olarak yeni yapıya uygun davranışlar sergilemezlerse eski yapı aranır duruma düşülebilir. Nitekim Milli Eğitim Bakanlığı’nın durumu da budur, öğretmen ve yöneticilerin çoğunluğu tedirgin ve ne oluyor? 
 
Nereye gidiyoruz sorusunu sormaktadır (havuzdakilerin yakınmalarını bu hesaba katmıyorum) Formel yapı değişiklikleri işin başlangıcıdır. Davranış boyutunda yapılacak işler bu konunun temelini oluşturur. Bunun da ilk basamağı  insan kapasitesinin geliştirilmesidir.  Bu konuda izlenen ya da izlenmeyen politikaları merakla takip etmekteyiz.
 
BİR EĞİTİM YA DA OKUL TEORİMİZ  VARMI?
 
Eğitim sistemimizin vizyonu nedir? 
 
Çalışanların temel motivasyon kaynağı nedir?
 
Okul teorimiz nedir?
 
Okullar ne yapmaya çalışıyor?
 
Sistemin varlık gayesi nedir?
 
Taraflar mutlu mu?
 
Ne yapmalıyız?
 
Aile-Okul-Eğitim sisteminin varlık nedeni değişti mi?
 
Değişim süreci bizi yıkıma uğratacak mı?
 
Değişmemesi gerekenler neler? Vazgeçilmezlerimiz neler?
 
Değişenler, dönüşenler neler?
 
Değişimi kontrol edebilir miyiz? Proaktif davranabilir miyiz?
 
Eğitimin temel gayesi çocukların mutluğu, özerkliği ve onların bağımsız iş yapabilme kapasitesini geliştirmektir.  Okul sistemimiz, bürokratik yönetim ve onun uzantısı olarak görülen “testokrasiye” teslim olmuş görünüyor. Tüm sistem işe yaramayacak bilgilerinin ne kadarının hatırlandığını ölçmeye çalışarak bunu başarı olarak takdim ediyor. Tek amaç bu oluncaya sistem tüm gücünü sınavlardaki başarıya odaklıyor. Bir tür taylorizm okullarda hala yaşamını sürdüyor. Formel örgüt yaklaşımları, okulda canlılığını korumaya devam ediyor. Eğitimin öznesinin “insan” olduğu unutulmuş görünüyor.
 
Albert Einstein sınavları şöyle eleştiriyor:
 
“Sınavlara hazırlanmak için herkes her şeyi, hoşlansın ya da hoşlanmasın, kafasına tıkıştırmak zorundaydı. Bu mecburiyet benim üzerimde öyle kötü bir etkide bulundu ki, son sınavın bitiminden sonra bir yıl boyunca, herhangi bir bilimsel sorun üzerine düşünmeyi tiksinti verici buluyordum.”
 
Sınav bir sorundur. Çünkü, işe yaramadığı belli olan bir genel eğitim sisteminin sonuçlarını rakamlara dökmeye çalışan, çok paraya mal olan bir sanayidir. Oysa aynı para, yaratmak ve yenilemek için kullanılabilir. Çocuklar sınavlardan değil, insanlardan ve hayattan öğrenir. 
 
Birçok ülkede yıllar alan değişimlere bir günde  tanıklık edebiliyoruz. Hep birlikte hatırlayalım, kısa bir süre önce serbest kıyafet, FATİH projesi, ortaöğretimin yeniden yapılandırılması, öğretmen yetiştirme, mesleki eğitim, 4+4+4, gibi temel uygulamalar peş peşe gündeme geldi, bazıları günlük ömürlü oldu, öğretmen yetiştirme ve Pedagojik Formasyon uygulaması ile ilgili alınan radikal kararlar bir hafta sürdü. Eğitimciler odaklanmadan projeden projeye koşmaktalar. Yeniliğin hatırına yenilik yapıyoruz. Eğitim camiası ve veliler şaşkın durumda, 5 yaş bilmecesi hala çözümlenmiş değil, program, öğretmen kapasitesi, fiziki altyapı yeterince sorgulandı mı? Pek çok muamma içerisinde çözümü zamana bırakmış görünüyoruz. Göç yolda mı düzelecek, heder mi olacak? Bizde stratejik plan ve yönetime geçecek miyiz? 
 
 
Bütün bunlar eğitim sistemini modernist bakış açısıyla ele aldığımızı okulu ve eğitimi değerden yoksun bir meta olarak gördüğümüzü resmediyor. Değer üretmesi yönünde beklenti ve baskının olduğu bir sistemden makineleşmiş insanlar üretiyoruz. Bu güne kadar okulları bir formal örgüt, içindeki bireylerin davranışlarını da örgütsel davranış olarak düşündük. Bu durum bizi, okullar hakkında belli yargı kalıplarına sahip olmaya itti. Açık uçlu olan hayata, kapalı öğrenme modelleri ile ulaşmaya çalıştık. Bu konuda ne kadar başarılı olduğumuzu sorgulamanın zamanı geldi de geçiyor. Bu sorgulama ve yansıtma süreci eğitim sistemini bütün olarak tekrar gözden geçirmek anlamına geliyor. Belki de ilk sorgulanması gereken okul teorimizin ne olduğudur. Hatta belirli bir okul teorimizin olup olmadığıdır.  
 
 
Son yıllarda birçok ülkede okulda verilen eğitim ve bütünüyle okul sorgulanmakta, okul reformu ve öğrenci öğrenmesinin geliştirilmesi için bir dizi çalışmalar yapılmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri 1980'li yıllardan bu yana kendi okul teorisini ve okullarının etkililiği sorgulamaktadır. Coleman Raporu olarak da bilinen "Equity of Educational Opportunity" (Eğitim Olanaklarının Eşitliği Raporu) "A Nation at Risk" (1983), "A Nation Prepared: Teachers for the 21st Century" (1986) gibi raporlar öğrenci başarısının düşük olduğunu ve mevcut okul teorisinin işe yaramadığını yıllar önce ortaya koyan raporlardan bazılarıdır. Bununla birlikte, bu raporlarda öğrenci performansının artırılmasına ve öğrencilerin kendilerini bekleyen daha teknik ve karmaşık iş ortamlarına hazırlanmasına vurgu yapılmaktadır. 
 
 
Öte yandan, son dönemde Amerika Birleşik Devletleri'nin eğitim sisteminin şekillenmesinde önemli bir yeri olan "No Child Left Behind" (Hiçbir Çocuk Geride Kalmasın) (2001) Kanunu, Amerikan okul kültürünün değiştirilmesi ve öğrencilerin akademik başarılarının geliştirilmesi amacıyla girişilen eğitim reformunun odak noktası konumundadır. Kanun, sonuçlara ilişkin hesap verebilme, bilimsel araştırmaların yapılması, genişletilmiş kontrol ve esneklik gibi unsurlar üzerine temellendirilmiştir. Bu tür çalışma ve raporların birçok ülkede gerçekleştirildiği bilinmektedir. Öz bir ifadeyle, dünya okul teorisini sorgulamaktadır. Bunun yanında insanı üzen çok geniş bir eğitim deneyimimiz ve tarihimiz olmasına rağmen bunlardan ders almasını pek de beceremiyor olmamızdır. Devrin Eğitim Bakanı Emrullah Efendi ve Darulmuallimin’in müdürü Satı Bey arasındaki tartışmalar eğitimimize Tuba Ağacı Nazariyesi olarak geçmişti. Üniversite ve eğitim fakültesi sayımızın tarihimizde en yüksek noktasına çıktığı günümüzde eğitim sorunları açıklıkla ve bilimsel zeminde tartışılabiliyor mu acaba? Karşılıklı ideolojik körlük, sistemi kilitlemekte, bundan da en çok çocuklarımız ve geleceğimiz zarar görmektedir. Örneğin, Türkiye’de okul öncesi eğitim bitti mi devam mı ediyor belli değil. Dünya erken çocukluk ve okul öncesi üzerine odaklanırken biz de bu durum reform çalışmaları sonucu netleştirilmiş değil. 
 
Okulu sorgulama eğilimleri Avrupa’da da gözlemlenmektedir. Birçok ülke öğretmen ve okul sistemini sorgulamaktadır.
 
1) Okullar 21. yy. hangi işlevlere sahip olmalıdır ve bu işlevleri ne düzeyde yerine getirebilmektedir?
 
2) Toplumun okuldan beklentisi nedir?
 
3) Okul bireylerin eğitim ihtiyaçlarına ne düzeyde cevap verebilmektedir? gibi sorular gözleri okul kapasitesi kavramına çevirmiştir. 
 
- Her kültür kendi eğitim sistemini yaratır. Her toplumda eğitim, o toplumun kültüründe var olan bilgi, deneyim ve değerlere göre şekillenir. Bu anlamda, eğitim anlayış ve uygulamaları içinde geliştiği kültüre özgüdür (Özcan, 2012)
 
- Bir eğitim sisteminin sorunlarına çözüm ararken, o sistemi yaratan kültürün ve toplumun özelliklerini göz önünde bulundurmak gerekir. Bununla birlikte, insan her yerde insandır, ihtiyaçları evrenseldir ve eğitime muhtaçtır.
 
 
Kapasite geliştirme bağlamında en çok tartışılan, ilgi çeken ve incelenen husus bireysel kapasite yani insan kapasitesidir.  İnsanı yani öğretmen ve okul yöneticisini yetiştiremeyen bir eğitim sisteminin bu çağda yaşaması zor görünmektedir.
 
Eğitimde kapasite ise bir eğitim kurumun belirlenen hedeflerine ulaşabilme yeteneği olarak ifade edilmektedir. Kapasite geliştirme konusuna okul bağlamında bakılacak olursa, kavramın okul yöneticilerinin, öğretmenlerin, yardımcı hizmetler grubunda çalışanların, ailelerin, öğrencilerin ve toplumun farklı kesimlerinin okul iklimini geliştirmek ve okulun performansını arttırmak için göstermiş oldukları çabaların bütünü şeklinde bir anlam ifade ettiği anlaşılmaktadır. 
 
Sergiovanni okulun bir makine ya da formal bir örgüt olarak kurgulanamayacağını belirtmektedir. Bu anlayışa göre okulun doğasına en uygun anlayış okulu bir manevi  (moral community) bir toplum olarak kurgulamaktır. Teknoloji, mali kaynak, fiziki kapasite vb. okul öğelerini bir şekilde temin etmek mümkün olabilir. Önemli olan kurumun insan kapasitesini geliştirmektedir. Kurumda sonucu değiştirecek öğe insandır. Bu bağlamda okul gelişimi teknoloji, mali kaynak ya da fiziki alt yapıdan ziyade daha çok insan ve insan kaynağı çatısı altında tartışılmaktadır.  
Hiyerarşik otorite, doğrudan kontrol ve denetim, iş süreçlerinin standartlaştırılması, net bir şekilde belirlenmiş iş, görev ve rol tanımları ya da yalnızca performansı baz alan çalışma anlayışı okulun doğasına ters düşmektedir. Mesleki gelişim ve yaratıcılık, iş ve arkadaşlık ilişkileri (collegiality-congeniality), bireyler arası etkileşim süreçleri, toplumla ilişkiler, maneviyat, amaç olgusu, değer ve inanç yapısı okulu diğer kurumlardan ayırmaktadır. Bu durum daha çok kural ve örgütsel yapı çağrışımlarını yapan formal örgüt metaforunun okul için yeniden düşünülmesi gerektiğini açık bir şekilde gözler önüne sermektedir. 
 
 Yeni okul teorisinin temel dayanağı öğrenmenin herkes için olduğudur. Yalnızca öğrencilerin öğrendiği bir okulda diğer çalışanların kendilerini geliştirmelerini beklemek zayıf bir ihtimaldir. Bu da insan kaynağının geliştirilmesinin önündeki en önemli engellerden biri olarak değerlendirilebilir. 
 
 Eğitim sistemlerinde yapılacak değişimlerin yukarıda ifade edilen özellikte bir okul teorisine dayanması, insan odaklı, okulun doğasına uygun, değer yönelimli bütünsel bir bakış açısıyla ele alınması ve toplumun tüm kesimlerinin ilgi, beklenti ve kaygılarına titizlikle eğilen bir süreçte işlenmesi zorunludur. Bu holistik bakış açısı sistem bütünlüğüne odaklanmayı, sistemi bir bütün olarak ele almayı gerektirmektedir. Eğitim adına yapılan tüm değişimleri bu gerçeklikten hareket etmesi amaçlanan değişimin başarısı için kaçınılmazdır. Aksi takdirde amaçsız bir yerlere ulaşamayan, mutsuz kitleler ortaya çıkar.
 
kamudanhaber" title="kamudanhaber" class="klink">kamudanhaber.com
 
Prof.Dr. Servet ÖZDEMİR



Bu site bir BMS PROJE iştirakıdır.